Kayıtlar

ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Ölümden sonra ki hizmetkarları" tabi ki Mısır uygarlığına göre  inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Ey Ushabti, eğer çağrılırsan veya ölüler diyarında yapılması gereken herhangi bir işi yapmak için görevlendirilirsen ‘İşte buradayım’ diyeceksin. Antik Mısır hükümdarlarının ölümlerinden sonra hizmetkarlarının kurban edilerek onlarla birlikte gömülmesi, yaygın ama gerçeği tam olarak yansıtmayan bir bilgidir. Bu eksik ve hatalı bilginin popülerliğini Hollywood etkisi olarak açıklayabiliriz sanırım. Mısır bilimciler, Birinci Sülale döneminde hizmetkarların gömülmesi gibi bir uygulamaya dair spekülasyonlar bulunduğu ancak o zaman dahi bunun istisnai bir işlem olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mısır inanışlarında zengin ve önemli insanlara öte dünyada hizmet edilebilmesi için daha ilgi çekici başka bir yol var; hizmetkar heykelcik Ushabti. Eğer dünyanın çeşitli müzelerini gezme fırsatınız

ŞEKERLEME

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında biraz ağzımız tatlansın diye düşündük ve Osmanlı şekerlerinden bahsetmek istedik. Dilerseniz başlayalım… Osmanlı devletinde şeker çok önemli bir yere sahipti. Bunun nedeni şekerin oldukça pahalı olması ve genelde devlet büyüklerinin sert ve zor geçen divan toplantıları sonrasında “ağızları tatlansın” amacıyla dağıtılırdı. Halk ? Evet ya halk. Halk maalesef ki şekeri belirli zamanlarda kullanılırdı. Bunun bir nedeni ekonomik bir nedeni ise bulunmasının zorluğuydu. Osmanlı hanedanlığı bu durumu tatlı bir adet-gelenek haline getirmek için çalışmış. Şeker dönemi denilen bir gelenek bulmuşlardır. Sarayda güzel bir haber geldiğinde, şehzade doğurulduğunda ya da sultan güzel bir fetih yaptığında saray da renk renk şekerler yapılır, halka ve sarayın haremine dağıtılırmış. Ama her şeker değil. Osmanlı devletinin ilk zamanlarında sadece sultana özel olan “rahat-i halküm” adı verilen bu şekerlenin halk tarafınd

OKULLAR AÇILIYOR MU ?

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında bizleri okuyan öğrenci dostlarımızı da unutmayarak “Osmanlı da ki okulların açılışını” konuşacağız. Dilerseniz başlayalım. 11 Eylül itibariyle Türkiye Cumhuriyetinde okulların resmi olarak açıldığını, bir kesim öğrencilerin çok mutlu ama bir kesiminde “offf” diyerek okullarına döndüklerini biliyoruz. :) peki Osmanlı da durum nasıldı ? Osmanlı devleti hatta imparatorluğunda eğitim bilindiği gibi daha farklı işleyen bir müesseseydi. Kişinin bilgi, beceri ama en çokta isteğine göre ayrıldığı, müslüman ve gayrimüslimlerin ayrıldığı, şehzadelerin ve kadınların çok farklı yetiştirildiği bir dönemdi. Burada okuyan “talebeler” günümüzde görülen ve “pozitif bilimler” olarak adılandırılan derslerin (fizik, kimya, biyoloji, tarih,coğrafya vb.) dışında ilmi dersler de ( kuran, hadis, fıkıh, kelam vb.) görürler hatta astronomi, uzay ve dil dersleri alırlardı. Genellikle bu yoğunlukta ders görenler şehzadeler olur

İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle iki dirhem bir çekirden sözünü irdeleyeceğiz dilerseniz başlayalım. Günümüzde iki dirhem bir çekirdek sözcüğü güzel, havalı ve zengin giyinenler için kullanılmaktadır. Peki her zaman böylemiydi ?   Araplar Selçuklular ve Osmanlı devletinde altın, gümüş elmas gibi değerli mücevherler oldukça yaygın bir kullanıma sahipti. İnsanlar gösteriş olarak kullanmanın yanısıra bazen de ekonomik olarak kendilerini temsil ettiklerini düşünürlerdir. Çok ilginçtir ki keçiboynuzu çekirdekleri zamanının en güçlü bu üç devletinde de bolca yetişir, kuruma, nem ya da ıslaklığa karşı gramajlarında asla değişme olmayan nadir birkilerden biri olmuştur. Keçiboynuzu çekirdeğinin bu sabit gramajı da Osmanlı Arap Devletleri ve Selçukluda elmas, altın gibi değerli madenlerin ölçülüp satılmasında büyük bir görev almıştır. Peki günümüzde elmasları nasıl ölçüyoruz? Kadınların vazgeçilmez mücevheri olan elmaslar “karat” ö

ASKLEPİOS

Resim
   Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Pegasus" u inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Asklepios antik Yunan panteonunda sağlık, şifa ile ilişkilendirilen tanrıdır. Tanrı Apollon ve ölümlü Koronis’in oğludur. Mitolojiye göre; Teselya Kralı’nın kızı Koronis tanrı Apollon’dan hamile kalmıştır. Ancak tanrının çocuğuna hamile iken bir başkasını da yatağına alır. Bu durumu duyan tanrı Apollon kız kardeşi Artemis’den Koronis’i cezalandırmasını ister. Artemis de kadını cezalandırmak için bir ateşe atar. Kadın alevler içinde kaldığında Apollon çocuğuna kıyamaz ve Koronis’in karnını kesip alır. Asklepios, “keserek açmak” anlamına gelen ismini bu mitolojiden almıştır. Apollon oğlu Asklepios’u yetiştirmesi için at adam Kheiron’a verir. Yunan mitolojisinde yarı at yarı insan bilge bir kentaur olan Kheiron Asklepios’u hekimlik, cerrahlık, şifalı otlar, ahlak, erdem, savaş ve av konusunda eğitir.   Homeros,  İlyada’sında  Asklepios’dan

İLK SANATÇI

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında tarihte ki ilk sanatçıyı inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... O bir kadın lider, şair, sanatçı; tarihin ilk sanatçısı Enheduanna! ”Hayatım alevler içinde. O beni dağlardaki böğürtlen dikenlerinde mecbur etti yürümeye. Sıyırdı başımdan, Bir başrahibeye yaraşan tacı. Bir hançer ve kılıç verdi elime, ve dedi; ‘senin için yapıldı bunların ikisi de, çevir onları hemen kendi öz bedenine.” Bu dizelerin sahibi Akad kralının biricik kızı, sanat tarihinin ilk sanatçısı olan Enheduanna’ya ait. Kadınların akıl almaz yeteneklerini ve kalplerinden gelen o güçlerini tarih bize bir kere daha kanıtlıyor. Tarihin ilk sanatçısının bir kadın olması ise birçok yüreğe ilham oluyor. Akad Kralı Sargon’un ve Kraliçe Tashlultum’un kızı olduğu iddia edilen Enheduanna’nın varlığı ilk olarak Mezopotamya kazılarıyla ünlü olan arkeolog Sir Charles Leonard Woolley tarafından ortaya çıkartılıyor. Bu kazılar ve sonrasındaki çalı

ULU ÖNDER İLE ZAFERE

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlere 30 Ağustos Zafer Bayramının kutlanışını anlatacağız. Dilerseniz başlayalım.   30 Ağustos zafer bayramı olarak kutlanmaya 2 yıl sonra başlamıştır. Bunun nedeni ise çok değişik ve duygu doludur. Anadolu coğrafyası büyük savaşlara, akan kan ve göz yaşlarına alışık bir coğrafyadır. Evlatlarını kaybeden anaların feryatlarına, başarılı askere ve umuda aşık bir coğrafyadır. Kurtuluş mücadelesi sırasında komutanlığını Mustafa Kemalin yaptığı ordumuz başta Ermeni çeteleri olmak üzere bir çok alanda savaşıyor, avrupalıların bürokrasisi ile başa çıkmaya çalışırken cephe ile de hazırlanır duruma gelmişler. Ne güzel ki büyük taaruz ve başkomutanlık savaşı da kısa sürede tamamlanmış halkımız galibiyet ile ayrılmıştır. Sizlere bu büyük savaşın nasıl olduğundan bahsetmeyeceğiz. Bunun nedeni ulu Türk halkının çocukları olan bizlere okullarımızıda, kurumlarımızda, eğitim yerlerimizde, evlerimizde sayısız ker

AT YOLCULUĞU

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle "Hipodrom atları" hakkında konuşacağız. Dilerseniz başlayalım.     Dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olan Venedik deyince akla; lagün, gondollar ve San Marko Meydanı gelir. Kartpostallarda güvercinlerin göğe yükselişleri ile özdeşleşen meydandaki belirgin eserler arasında ise dört at heykeli tüm ihtişamı ile hemen göz çarpar. Söz konusu heykeller, 1204’teki IV. Haçlı istilasının hemen sonrasında Venedik’e taşınmışlardır. Muhtemelen bu heykellerin taşınması emrini İstanbul’un işgal edilip yağmalanmasında başrolü oynayan yaşlı ve kör Venedik dukası Enrico Dandalo vermiştir. Dandalo, politik zekâsı sayesinde Kudüs’ü ellerinde tutan Eyyubilerin kalbi durumundaki Mısır üzerine yapılması planlanan bu seferi, İstanbul’a çevirmesini bilmiştir. Heykeller bir rivayete göre bizzat Duka Dandalo tarafından, başka bir rivayete göre de onun ölümünün hemen sonrasında İstanb

GELİN KAYASI

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle Karedenizin incisi Giresunun bir efsanesini inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım. Karadeniz bir çok efsaneye bir çok mitolojiye ev sahipliği yapan bir bölgedir. Bunlardan en çok ilgimizi çeken de Gelin Kayası olarak bilinen hikayedir.   Rivayet odur ya Giresun merkezinde bulunana Mesudiye köyünün Taşhan bölgesinde Kemaliye Yolu üzerinde bir yamaçta fizik kurallarını zorlayan iki büyük kayalık üst üste durmaktadır. Bilimsel yaklaşımları bir kenara bırakın efsaneyi anlatın dediğinizi duyuyor ve hemen anlatıyoruz; Güzeller güzeli bir karadeniz kızı sevdiği erkekle evlendirilmek yerine tanımadığı ve sevmediği bir erkek ile görücü usulu evlendirilir. Kızımız anne ve babasına olan sevgisinden bir şey diyemez ve istemese de bu evlilik bir şekilde gerçekleştirilir. Düğün günü geldiğinde herkes mutluluktan olduğunu sansa da güzel kızımız aşkını kalbine gömmenin zorluğuyla ağlaya ağlaya düğün alayın

MÜCEVHER

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter'in bu sayfasında sizlere her kadının vazgeçilmez noktası olan mücevherlerin Osmanlı da ki halinden bahsedeceğiz dilerseniz başlayalım. Osmanlı'da mücevher kullanımı son derece geniş bir alana yayılır. Elbette en görkemli mücevher takılar ve mücevher eşyalar padişahlar için hazırlananlardır, ancak saray kadınları ve devlet erkanı da mücevherden vazgeçemeyenlerin başında gelirler.Toplumun her kesiminde geçerli olan ve günümüzde de süren, düğünlerde altın ve mücevher armağan edilmesi geleneği ise mücevher üretimini az ya da çok destekleyen unsurlardandır.  Osmanlı kuyumcusu, bir nakkaş gibi ince çalışarak, tasarımını taşın biçimine az müdahale yapmaya, tasarımını taşın biçimine uydurmaya özen göstererek, bir imparatorluk sentezi olan Osmanlı ruhunu yansıtan, natüralist ağırlıklı yapıtlar vermiştir. Osmanlı Devleti'nin gücü artıp, sınırları genişledikçe mücevherde kullanılacak değerli taşlar ve maden gidere

KİM BU ALİ CABBAR ?

  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle popüler kültürün vazgeçilmez bir parçası olan “Ali Cabbarı” konu alacağız dilerseniz başlayalım. Günümüzde popüler olmak, anılmak sanıldığından da kısa süren bazen bir şarkıyla bazen bir tweet ile bazende sosyal medya aracılığıyla olan bir duruma dönüştü. Yediden yetmişe insanlar bir olayın arkasından sürüklenir, onun bir parçası olmak isterler. Bu senenin ve son zamanların popüler konusu da Ali Cabbar olmuştur. Bir şarkıyla hayatımıza giren Ali Cabbar aslında bir şehidimizdir… Özellikle Trakya bölgesinde anlatılan hikayenin kesinliği ya da netliği maalesef belirsizdir.   Bu sayfalarda hikayelere de yer verdiğimiz için anlatmak istedik. Buyrun efendim. Trakya bölgesi neşesi, eğlencesi ile bilinsede bu neşenin ve eğlencenin altında hüznün de olduğu aşikardır. Ali Cabbar Trakyada kendi halinde yaşayan bir gençtir. Baba mesleği olan gırnatacılık yapar, düğünlerden elde ettiği para ile de hem

YEDİ YILLIK KITLIK VE FINDIK

Resim
  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlere yine bir Karadeniz efsanesi anlatacağız. Dilerseniz başlayalım. Hikayeler, rivayetler, mitolojiler … çoğunluğunu büyüklerimizden duyarız ve kesin doğru olup olmadığını maalesef ki bilemez, bulamayız. Bu hikayelerden biri de karadeniz bölgesinde nasıl fındık oluştuğuna dairdir. Bildiğiniz gibi Karadeniz büyük dağları, yeşil coğrafyası ve eşsiz güzellikleriyle ünlüdür. Bunların yanı sıra her bölgesinde yetişen eşsiz mahsülleride vardır. Bunlardan biri de fındıktır.   Karadenizin orta kısımlarında çıkan fındık ya da yöresel adıyla “çotanak” eskiden yokmuş. Karadeniz halkı da mahsüllerini ve geçimlerini diğer sebze ve meyvelerden karşılarmış. Yağmurları ile meşhur olan bu bölgemiz de bir gün kuraklık başlamış sevgili okurlarımız. Öyle  böyle değil, 7 yıl 7 gün süren bu kıtlıkta insanlar su dahi bulamaz yiyecek yemeğe ulaşmak için ise günlerce yürür başka köylere giderlermiş. Hikaye o ya oldukça