GELİN KAYASI
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle Karedenizin incisi Giresunun bir efsanesini inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım.
Karadeniz bir çok efsaneye bir çok mitolojiye ev sahipliği yapan bir bölgedir. Bunlardan en çok ilgimizi çeken de Gelin Kayası olarak bilinen hikayedir.
Rivayet odur ya Giresun merkezinde bulunana Mesudiye köyünün Taşhan bölgesinde Kemaliye Yolu üzerinde bir yamaçta fizik kurallarını zorlayan iki büyük kayalık üst üste durmaktadır. Bilimsel yaklaşımları bir kenara bırakın efsaneyi anlatın dediğinizi duyuyor ve hemen anlatıyoruz;
Güzeller güzeli bir karadeniz kızı sevdiği erkekle evlendirilmek yerine tanımadığı ve sevmediği bir erkek ile görücü usulu evlendirilir. Kızımız anne ve babasına olan sevgisinden bir şey diyemez ve istemese de bu evlilik bir şekilde gerçekleştirilir. Düğün günü geldiğinde herkes mutluluktan olduğunu sansa da güzel kızımız aşkını kalbine gömmenin zorluğuyla ağlaya ağlaya düğün alayına katılır. ( Alay Karadeniz ve Trakya bölgelerinde gelin alma olarak adlandırılır , gelin davul ve zurna eşliğinde evden çıkartılır ve ata bindirilerek eş ocağına götürülme olayına verilen addır.) İşler burada değişmektedir sevgili okularımız rivayetler ikiye ayrılmaktadır. Biz sizlere tabi ki ikisini de anlatacağız..
Atın üzerinde eş ocağına giden kızımız al örtüsünün altında, ağlayarak dua etmeye başalar. “Allahım beni kötü kocanın eline düşürme ya canımı al ya da şu yamaçta beni kaya yap” diye duaya başlar… Duası kabul edilen kızımız alayın önünde atının üstünde taş oluvermiştir. Gelin kayasının ön yüzüne bakıldığında bir yüz silueti ve duvak olduğu kabul edilmiştir.
Bir diğer yorum ise; gelin kızımızın duası maalesef ki kabul olmaz. Evlilik hayatı başlar. Fakat kaynanası o kadar zalim o kadar kötü kalplidir ki kızımızın canına tak eder. Yol üstünde ki bu sarp yamaca her gün gider ağlar sonra geri dönermiş. Günler bu şekilde ilerlerken bir gün hamile olduğunu anlar. Bunu zalim kocasına da söyler. Fakat beklediği neşe ve huzuru bu haber de sağlamaz. Eşinden gördüğü fiziki şiddet, kaynanasından gördüğü zailimce işler git gide artmaktadır. Kızımız da çocuğuna zarar verilmesi ihtimalinden dolayı böyle bir ailede olmasından hiç rahat değildir. Doğuma az bir süre kala karar verir ve evden kaçar. Sabah namazı saatelerinde ıssız yamaca gelen kızımız ve karnında ki bebeği uçuruma doğru yürür. Yine Allaha yalvaran kızımız “ beni de çocuğumun da canını al Yarabbim” diye dua eder. Bu sefer duası kabul olan kızımız ve karnında ki çocuğu oracıkta taşa dönüşür.
Rivayetlerin ortak noktası o dur ya kızımız her iki hikayede de altınları ile o yamaca gitmiştir. Bu da günümüzde ki sözde “altın avcıları” için bir tuzak olmuş, devlet izni olmadan uzun yıllar bu mevkilerde altın aramışlardır. Sonuç tabi ki bellidir sevgili okurlarımız elleri boş dönmüştür… bir diğer açıdan iki rivayete de uygun bir şekilde iki büyük kayalık kesişme noktaları olmaksızın (belli bir yere kadar) havada kalmakta ve bilimi de zorlamaktadır. Sizlerle paylaştığımız görseller yazarlarımız tarafından çekilmiştir. İncelemenizi tavsiye eder, bir sonra ki yazıda görüşmek üzere .
KIRMIZI DEFTER DE KALIN…
Yorumlar
Yorum Gönder