Kayıtlar

Haziran, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Ölümden sonra ki hizmetkarları" tabi ki Mısır uygarlığına göre  inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Ey Ushabti, eğer çağrılırsan veya ölüler diyarında yapılması gereken herhangi bir işi yapmak için görevlendirilirsen ‘İşte buradayım’ diyeceksin. Antik Mısır hükümdarlarının ölümlerinden sonra hizmetkarlarının kurban edilerek onlarla birlikte gömülmesi, yaygın ama gerçeği tam olarak yansıtmayan bir bilgidir. Bu eksik ve hatalı bilginin popülerliğini Hollywood etkisi olarak açıklayabiliriz sanırım. Mısır bilimciler, Birinci Sülale döneminde hizmetkarların gömülmesi gibi bir uygulamaya dair spekülasyonlar bulunduğu ancak o zaman dahi bunun istisnai bir işlem olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mısır inanışlarında zengin ve önemli insanlara öte dünyada hizmet edilebilmesi için daha ilgi çekici başka bir yol var; hizmetkar heykelcik Ushabti. Eğer dünyanın çeşitli müzelerini gezme fırsatınız

MAYA TAKVİMİ

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. "Kırmızı Defterin" bu sayfasında sizleri günlerimizi, haftalarımızı, aylarımızı gördüğümüz ve planladığımız takvimin bir farklı haline hatta ilk hallerinden birine götüreceğiz sizleri. Dilerseniz başlayalım. Maya yazı sistemi, sözcüklere ve seslere denk gelen, glif adı verilen, sembollerden oluşuyordu. Bu yazı sistemi, kısa zamanda binalarda, dikili taşlarda, mimari eserlerde ve “kodeks” olarak adlandırılan kitaplarda kendine yer buldu.Maya takvimi ise karmaşık bir sistemdi. New Mexico Devlet Üniversitesi’nden Profesör Weldon Lamb, “Maya Takvimi: Aylar Kitabı” adlı eserinde, “1.700 yıl önce, günümüzde hala konuşulan üç Maya dilinin atası olan Ön-Ch’olan dilini konuşanlar 20 günlük 18 aydan ve fazladan 5 günden oluşan bir takvim geliştirdiler.” diye belirtiyor.Bu sistem, bilim insanlarının “uzun sayım” takvim dediği, farklı üniteler kullanarak, bir günden milyonlarca yıla kadar zamanı ölçebilen takvimi de barındırıyordu.

Hiyeroglif Alfabesinin Ve Rosetta Stone

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri Hiyeroglif Alfabesinin Çözülüşünü ve bu çözüşün mimarı olan Rosetta Stone anlatacağız dilerseniz başlayalım... Reşid Taşı olarak da bilinen bu taş pek çok alanda anahtar görevi görür ve kültür, sanat, medeniyet ve düşünce alanında dünyayı ileriye götürür. En büyük göstergelerinden biri de Mısır Medeniyetine ait hiyeroglif alfabesinin gizemini çözmesidir. Mısır hiyeroglifi, kesin olmamakla birlikte MÖ 4000’de oluşturulmaya başlanır ve 3000 yıl boyunca kullanılmaya devam eder. Alfabe ne kadar uzun bir süre kullanılsa da politik ve dini nedenlerden dolayı kaybolur. İlerleyen zamanlarda hiyeroglifin resim türü mü yoksa yazı biçimi mi olduğu sorusu ile karşılaşılır fakat bu sorunun cevabı bulunamaz.İnsanlar 19.yüzyıla kadar bu sorularına yanıt alamazken, arayışları hep sürer. Kayıtlı ilk çalışma MS 5.yüzyılda Horapollo’nun Hieroglyphica’sıdır. Fakat bu eserde yüzyıllardır gelen bir yanlış düşünce

Meteora Manastırı

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri Meteora Manastırına kısa bir gezintiye götüreceğiz. Dilerseniz başlayalım... Meteora Manastırları  derken, öncelikle kelime kökenini inceleyelim. Meteora kelimesi, kelimenin tam manasıyla ”havada gezdirmek” anlamına gelmektedir. Ve elbette meteor kelimesini aklımıza getirir. Bu nadir, jeolojik fenomeni yaratan, doğanın gizemlerinden sadece bir tanesi ve pek çok teori vardır, ancak teori olarak kalmıştır ve hiçbiri kanıtlanmamıştır. Fakat, bu ne kadar şaşırtıcı bir doğa harikası, bu dev kayaların üstündeki binalar, bir insan harikası ve tıpkı mucizevi görünmesi ve Meteora’yı Yunanistan’da ziyaret edilecek en muhteşem yerlerden biri haline getirmesi kadar şaşırtıcı değil mi gerçekten. Meteora bölgesinin ilk sakinleri, 11. yüzyılda kayaların içindeki mağaralarda yaşayan keşişlerdi. Ancak Türk akınlarının Avrupa’ya yönelmesi ve karmaşa zamanlarında ortam daha belirsiz hale geldikçe, iyi bir korun

İKİ KEZ DOĞAN TANRI

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri mitolojide dahi olsa şaşkınlık uyandıracak bir hikaye anlatacağız dilerseniz başlayalım Özellikle Dionysos hakkında araştırma yaparken “iki kez doğduğuna “ dair bir çok rivayete denk geldik. Tüm rivayetlerde de Zeus’un babası olduğuna Hera’nın (Zeus’un eşidir. Kıskançlığı ile nam salmıştır.) kıskançlığı sonucunda iki kere dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. I.RİVAYET Rivayet odur ya Zeus bir gün ölümlü kılığına girerek Semele’yi baştan çıkarmaya çalışır. Çalışmaları sonuç verir fakat tanrıların lideri olduğunu söylemez. Hera bu durumu öğrenir ve hemen yaşlı kadın kılığına girerek hamile Semele’nin yanına gider. Onun güvenini kazanır ve içine sevgilisinin kimliği ile alakalı kuşkuyu doldurur. Zeus Semele’nin yanına geldiğinde ( hala aşkından gözü kördür) Semele Zeus dan bir dilek hakkı ister. Zeus tereddüt etmeden kabul eder ki bu aşklarının sonu olacağından habersizdir. Semele Zeus’un gerç

KAYSERİNİN FOSİLİ

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Sizleri “Kırmızı Defterin” bu sayfasında çok uzaklara gitmeyeceğiz... Bulunduğunuz şehirden birazcık uzağa Kayseri'ye gideceğiz. Gönül ister ki tüm okuyucularımıza Kayseri'nin mantısından bahsedelim sonra da kalkıp mantı yemeğe gidelim fakat.... Neyse konuyu fazla uzatmadan karnınızı da acıktırmadan başlıyoruz efendim.... Türkiye'mizin her köşesi cennettir elbette ama; her köşesi bir tarihçi, bir arkeolog için ayrı bir cennettir. Bunun en büyük örneğini de yakın zamanda Kayseri'de görüyoruz. Kayseri Yamula Barajı Gölünün kıyısında bulunan "Taşhan" bölgesinde dört yıl önce bir kazı çalışması başlatılmıştı. 2020 yılı sonlarında ise tüm dünyayı şaşkınlığa boğan bir sonuç elde edildi. Çalışmalarda, fillerin atası olarak kabul edilen ve bilinen “Choerolophodon Pentelic” türüne ait milyonlarca yıl öncesinden kalan bir fil kafatası fosili bulundu. Bulunan bu fosil yurt dışından bir çok bilim insanının Türkiye&

MALULA KENTİ

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri Malula kentine kısa bir tura çıkartacağız. İsterseniz başlayalım.          Hz. İsa’nın dünyaya gelişinden dünya üzerinden ulvi yaratıcının yanına gidinceye kadar Aramca adı verilen bir dilde konuştuğu yakın dönem tarihçileri ve dil bilimcileri tarafından kabul edilmiştir. Aramca dili daha sonra ki dönemlerde Malula kentinde kullanıldığı öğrenilmiş ve bu sayede popülaritesi artan Malula şehri zaman içinde de bir çok turiste ev sahipliği yapmıştır. Bu dile adını veren Aramiler; tıpkı günümüz Arap ve Yahudi toplulukları gibi Sami dil ailesine mensuplardır. Aramiler tarih sahnesinde belirsizlerinin nedeni ilk zamanlarda göçebe hayat tarzına sahip oluşlarıdır. Daha sonra ki dönemlerde yerleşik hayata geçmişler ve baştan Şam olmak üzere bir çok önemli kentin kurulmasında rol oynamışlardır. Arami dili ve kültürü ilk başlarda kuzey Irak, Ürdün, Lübnan gibi bölgelere yayılan bir kültürken zamanla etk

SİLAH BAŞINA ! / TO ARMS!!

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri Edmund Blair Leighton’nın romantiklik akımına damga vuran eserine bakış atacağız isterseniz başlayalım… Edmund Blair Leighton (1853–1922), en çok romantikleştirilmiş ortaçağ tasvirleriyle tanınan, 19. yy İngiltere'sinde yaşamış bir Pre-Raphaelite (rafael öncesi sanat görüşünü benimseyen akım) sanatçısıydı. 40 yılı aşkın bir süre boyunca eserlerini sergilediği Kraliyet Akademisi'nde resmi bir eğitim de aldı. Çalışmaları genellikle duygusal Viktorya dönemi temalarında romantik arayışları tasvir etmiştir. Bu seçim, ortaçağ temasında kamu ilgisinin yeniden canlanmasını yansıtıyordu. Leighton'ın figürleri genellikle ayrıntılı bir ortaçağ kıyafeti giymiş olarak tasvir edildi ve romantik ya da şövalye arayışlarıyla ilişkilendirildi. Sonuç olarak, eserlerinde düğünlere sıklıkla yer verdi. Bu resmin tam adı Silah Başına! 'Verandadan çıkan tatlı gelin ilahisi, 'Silah Başına

REBUL ECZANESİ

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri eski tarihli bir eczaneye götüreceğiz. Bu sefer reçetede yazan “Kırmızı Defter” :) haydi başlayalım… Rebul Eczanesi, 1895 yılında Jean Cesar Reboul tarafından İstanbul Beyoğlu’nda Grande Pharmacie Parisienne-Büyük Paris Eczanesi adıyla kurulur. Osmanlı’nın son dönemine tanıklık eden ve günümüze kadar kurulduğu yerde yaşamını sürdüren tek eczanedir. Cumhuriyet tarihinin ilk eczacılarından Kemal Müderrisoğlu, 1920’de Darülfünin-i Osmani Eczacı ve Dişçi Mekteb-i Alisi’nin ikinci yılında staj yapmak için Rebul Eczanesi’ne başvurmasıyla başlayan ve uzun yıllar süren bu hem ortaklık hem de baba oğul ilişkisi; 1938 yılında Türk halkını lavanta kolonyası ile tanıştırır. Önceleri Bay Reboul’un bahçesinde yetiştirilen lavantaların uçan yağlarından elde edilen kolonya, daha sonra her yıl Fransa’nın güneyinde Grasse kentine yakın bölgelerden gün ağarana kadar toplanan, kokusuyla fabrikanın ağır havasını

PARFÜM

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri misler gibi kokan bir yazı bekliyor. Dilerseniz başlayalım… İnsanlar yıllar boyunca parfümü birçok farklı şekilde kullandılar. Parfüm, moda endüstrisinde temel bir ürün olmadan önce, asaleti ayırt etmek için kullanılıyordu. Pek çok kültürde, sadece üst sınıflar pahalı ve nadir oldukları için parfümlü ürünlere erişebiliyordu. Kayıtlara geçen ilk parfüm üreticisi ise, Tapputi adında bir kadın kimyagerdi. Mezopotamya'da MÖ 20. yüzyıldan kalma bir kil tablette bu durumu kanıtlayan hikayeler bulundu. Parfümün ortaya çıkmasından sonra, çağlar boyunca, farklı medeniyetler bu büyülü kokuları pek çok farklı şekilde kullandılar. Parfüm Yapımı ve İlk Kullanımlar İlk parfüm, ağaç kabuğu, odun, kökler, yapraklar, çiçekler ve tohumlar gibi doğal malzemeler kullanılarak yapıldı. Parfüm yapımının ilk kanıtı Mısır ve Mezopotamya'ya uzanmakta. Daha sonra ise Persler ve Romalılar tarafından üretiminin y

TRVİA (AŞIKLAR) ÇEŞMESİ

Resim
Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. "Kırmızı Defterin" bu sayfasında sizleri evlerinizden alıyorum ve Roma'ya götürüyorum. Aşıklar Çeşmesini ziyaret etmeye hazırmısınız ? Yolunuz İtalya'ya düşerse tarihi buram buram kokan aşıkları, aşık olmak isteyenleri, kendine çeken filmlere, dizilere konu olan "Aşıklar Çeşmesi" uzun yıllardır dünyamızda varlığını korumaya çalışmaktadır. Trevi Çeşmesi olarak da anılan Aşıklar Çeşmesi; ortasında Neptunus (Poseidon),solunda Ceres (Demeter), sağında ise Salus (Hygieia) heykelleri bulunmaktadır.Poli Sarayı'nın duvarlarından bir tanesine inşa edilen bu heykeller temel olarak deniz tanrıları arasına kurulmuş deniz kabuğunda ki bir tanrı heykelinden oluşmaktadır. Bu muazzam eseri bizlere sunan ünlü isim ise Nicola Salvi'dir. 1732 yılında yapımına başlayan Salvi otuz yılı aşkın sürede bitirmeye çalışmıştır. Roma'da ki Barok tarzının en büyük çeşmesi ve en gösterişlisi olarak kabul edilmektedir.

TARİHTE Kİ SALGIN HASTALIKLAR

Resim
Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri tarihimizin en acı anlarına ,sayısız insan kaybetmemize neden olan hastalıklara götüreceğiz. Maskeniz, mesafeniz ve dezenfektanlarınız hazırsa başlayalım… Justinianus Veba Salgını Justinianus Veba Salgını MS 541 ile 542 yıllarında çok şiddetli bir şekilde seyretti. Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’in yanı sıra Sasani İmparatorluğu ile Akdeniz’in tüm liman kentleri bu hastalıktan etkilenmişti. Bu hastalığın bu denli yayılmasının sebebi ise veba ile enfekte olmuş pire taşıyan sıçanların ticaret gemileri aracılığıyla tüm Akdeniz’e yayılmasıydı. MS 541 ila 542 yılları arasında varlığını sürdürse de sonraki yüzyıllarda sürekli olarak insanlara nüks eden hastalık 750 yılına kadar en az 25 milyon insanın ölümüne yol açmıştır. O yıllarda bu rakam tüm dünya nüfusunun %13’üne tekabül ediyordu. 2013’te yapılan bir araştırma ile Justinian Veba salgınının Kara Ölüm’den sorumlu

Soğuk Savaş Paranoyası:Dr. Strangelove

Resim
 Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri soğuk savaşın sıcak sularına bir paranoya hikayesine götüreceğiz. Dilerseniz başlayalım... 1964 yılı Stanley Kubrick yapımı filmimizin ilk sahnelerinde huzurlu bir müzik eşliğinde uçan savaş uçakları bile bize çok şey anlatır. Filmin ana karakterlerinden olan General Ripper, Yüzbaşı Mandrake’i arar ve bombardıman uçaklarına Plan R komutunu vermesini söyler. Böylece olaylar başlamış olur. Plan R, Washington saldırıya uğradığı anda emir komuta zinciri kırılırsa, saldırıdan haberi olan bir komutanın karşı taarruza geçmesini emreden acil savaş planıdır. Ancak bu emir verildiğinde Amerika’da herhangi bir acil durum yoktur. Sadece bu sahne bile insan hayatının nasıl hiçe sayıldığını ve küresel bir kriz yaratmanın ne kadar kolay olduğunu bize gösterir. Sürekli geliştirilmekte olan silahlanma yarışının kontrol edilemez bir noktaya gelmesi ve tarafların bu yaklaşımının insan haklarını ve insanlığı na