Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri soğuk savaşın sıcak sularına bir paranoya hikayesine götüreceğiz. Dilerseniz başlayalım...
1964 yılı Stanley Kubrick yapımı filmimizin ilk sahnelerinde huzurlu bir müzik eşliğinde uçan savaş uçakları bile bize çok şey anlatır. Filmin ana karakterlerinden olan General Ripper, Yüzbaşı Mandrake’i arar ve bombardıman uçaklarına Plan R komutunu vermesini söyler. Böylece olaylar başlamış olur. Plan R, Washington saldırıya uğradığı anda emir komuta zinciri kırılırsa, saldırıdan haberi olan bir komutanın karşı taarruza geçmesini emreden acil savaş planıdır. Ancak bu emir verildiğinde Amerika’da herhangi bir acil durum yoktur. Sadece bu sahne bile insan hayatının nasıl hiçe sayıldığını ve küresel bir kriz yaratmanın ne kadar kolay olduğunu bize gösterir.
Sürekli geliştirilmekte olan silahlanma yarışının kontrol edilemez bir noktaya gelmesi ve tarafların bu yaklaşımının insan haklarını ve insanlığı nasıl hiçe saydığını Plan R örneğinde görebiliriz. Tarihe baktığımızda gerçekten de Eisenhower, üs komutanlarına ve diğer bazı komutanlara çok gerekli olduğu anlarda ve başkanla iletişim kopukluğu yaşandığında nükleer silahları ateşleyebilme yetkisi vermiştir. Eisenhower’ın onayıyla bu komutanlardan bazıları ateşleme yetkisini daha düşük rütbeli subaylara da verebilmiştir.
Filmde durumu haber alan Başkan ve komutanların durum değerlendirmesi için toplandıkları ‘savaş odası’nda General Turgidson’la Başkan Muffley arasında geçen nükleer savaş ve strateji hakkındaki tartışmalar çok absürttür ancak aynı zamanda gerçeğe de bir o kadar yakındır. Azılı bir komünist düşmanı olan General Turgidson’un nükleer savaş yanlısı konuşmaları ve 20 milyon kaybı başarı olarak gören tavırları dönemin bakış açısını komik bir dille izleyiciye yansıtır. Silahlanma yarışının getirdiği kontrolsüz güvenlik önlemlerinin küresel bir kriz çıkarmaya ne kadar yakın olduğu açıkça görülmektedir
Rusların suya bir şeyler karıştırdığını düşündüğü için sadece yağmur suyu içen General Ripper, pilotların saldırmadan önce yaptığı duygulu ve milliyetçi konuşma, iki devlet başkanının telefon konuşmasında üzgünlüklerinin derecelerini bile yarıştırması, eski bir nazi olan Dr. Strangelove’ın olası bir durumda ‘seçilmiş’ insanların yaşamasını öngören ve Hitler’in fikirlerine benzeyen çalışmaları, Rusların hazırladığı ‘kıyamet silahı’nın yeryüzündeki yaşamı büyük ölçüde bitirebilecek güçte ve durdurulamaz olması gibi konuları işleyen sahneler Soğuk Savaş psikolojisini bize trajikomik bir dille anlatır.
Ek olarak, bu dönemde böyle tehlikeli bir yarışın halk nezdinde sıradanlaşması ve sorgulanmaması şu anda bize anormal gözükse de bu durum dönemin sosyal ve politik bir gerçeğidir. Çok sıkı denetim altında olan nükleer silahların kullanımında beklenmeyen bir durum ortaya çıkarsa ve biri tüm kuralları aşıp bu silahları kullanırsa ne olur? Kubrick, filmde bu hayati sorunun cevabını gözler önüne seriyor. Filmde, Soğuk Savaş döneminde Amerika’nın komünist paranoyası, nükleer savaş olgusunun sıradanlaşması ve ciddiyetinin kavranamayışı, tarafların güvensizliği ve karar alıcıların fikirlerini etkileyen komplo teorilerinin yansımaları karakterler üzerinden oldukça iyi ifade ediliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder