Kayıtlar

Mart, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Ölümden sonra ki hizmetkarları" tabi ki Mısır uygarlığına göre  inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Ey Ushabti, eğer çağrılırsan veya ölüler diyarında yapılması gereken herhangi bir işi yapmak için görevlendirilirsen ‘İşte buradayım’ diyeceksin. Antik Mısır hükümdarlarının ölümlerinden sonra hizmetkarlarının kurban edilerek onlarla birlikte gömülmesi, yaygın ama gerçeği tam olarak yansıtmayan bir bilgidir. Bu eksik ve hatalı bilginin popülerliğini Hollywood etkisi olarak açıklayabiliriz sanırım. Mısır bilimciler, Birinci Sülale döneminde hizmetkarların gömülmesi gibi bir uygulamaya dair spekülasyonlar bulunduğu ancak o zaman dahi bunun istisnai bir işlem olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mısır inanışlarında zengin ve önemli insanlara öte dünyada hizmet edilebilmesi için daha ilgi çekici başka bir yol var; hizmetkar heykelcik Ushabti. Eğer dünyanın çeşitli müzelerini gezme fırsatınız

BİR GARİP DOMATES DAVASI

Resim
 BİR GARİP DOMATES DAVASI Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri geçmişte yaşanan tuhaf bir davanın hikayesine götüreceğiz dilerseniz başlayalım. Günümüzde yaz kış tükettiğimiz sofralarımızın ayrılmaz parçası domates; bir zamanlar Avrupa da “zehirli ve kötü” bir yiyecek olarak kabul ediliyormuş. Bunun nedeni ise doktorlar, domatesin sadece apandisite değil, aynı zamanda mide zarına yapışan domates kabuklarından kaynaklanan mide kanserine de neden olduğundan korktukları için domates yemeye karşı insanları uyarırlarmış..  Bu nedenle de çok fazla hasadı yapılmaz tüketilmezmiş. Fakat Robert Gibbon Johnson isimli bir kişi yurt dışından domates fideleri getirerek kendi topraklarında yetiştirmeye ve satmaya başlamış. Fakat insanlar domatesi sadece süs için alıyor domatesler büyüyünce çöpe atıyorlarmış. Robert Johnson hem domates yemekten hem de domates hasadı ile uğraşmaktan vazgeçmemiş olacak ki bu konuyu yüce mahkemeye taşımaya karar

DEMETER’İN GAZABI

Resim
 DEMETER’İN GAZABI Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri Yunan mitolojisinin karmaşık ve çetrefilli dünyasına götüreceğiz. Dilerseniz başlayalım Yunan ve Roma mitolojisi bilindiği üzere çok benzer durumlarda anlatılır ki bazı rivayetler aynı mitlerin (mitolojinin kısaltılmış haline mit denir.) farklı isimleri ile anlatıldığını da söyler. Her ne olursa olsun bereket, tahıl ve hasat tanrıçası, güzelliği ile Zeus’u kendine aşık eden Demeter; bir o kadar da gazapları ile meşhurdur. İnsanlar Demeter’in bir görevinin de “yaratma ve yok etme” olduğunu bilen insanlar her zaman Demeter’in gönlünü hoş etmeye çalışmaktaydılar Yunan mitolojisi denilince akla gelen ilk kavramlardan biri de şenliklerdir tabii. Bir gün Eysichthon Dotion kralının oğlu şenliklerde kullanılmak üzere dillere destan bir alan hazırlamak işitiyordu. Bunun için de gerekli olan şey keresteydi. Eysichthon Tanrılara saygısızlık ederek Demeter’in kutsal meşe ormanına gi

ŞARAP VE YUNANLILAR

Resim
 ŞARAP VE YUNANLILAR Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri şaraplara ve eski Yunan topraklarına götüreceğiz. dilerseniz başlayalım... Yunanların pembe şarap ve beyaz şarabın yanı sıra kırmızı şarap yapmayı da bildikleri düşünülmektedir. Bugün de olduğu gibi şarap üreticiliğinde pek çok kriter ve özelliğin olduğu bilinmektedir. Normal sofra şarapları ile yüksek kalitedeki şaraplar birbirlerinden farkılı olarak hazırlanırdı. Genel bir kanıya göre, en iyi şaraplar Taşöz, Limni ve Sakız adalarında yapılırdı. Bunların yanında, daha sonraki dönemlerde Girit şarabı da öne çıktı. Şarap yapmak için ezilmiş üzümlerin posasının suyla karıştırılması ile elde edilen ikinci kalite şaraplar, içlerine mayalandırıcı atılarak köylü kesim tarafından kendileri tüketmek amacıyla yapılırdı. Yunanlılar bazen şaraplarını bal ile tatlandırırlardı. (bu işlem için şeker kullanılmazdı) Bunların içine kekik, karpuz ya da başka baharatlar eklenerek tıp alanın

BACAK CENAZESİ

Resim
 BACAK CENAZESİ Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri normalde karşılaşmamızın imkansız olduğu ama tarihimizde olan bir olaya götüreceğiz. Dilerseniz başlayalım... Hikayemiz 1794 yılında Meksikalı general Santa Anna'nin doğumu ile başlıyor. 18 yüzyılın karmaşasını doğduğu topraklardan oldukça fazla hisseden general eğitim hayatı sonunda asker olmayı seçiyor ve bu konuda da oldukça başarılı oluyor. Tam adı Antonıo Lopez De Santa Anna olan ünlü general ve hatta diktatör, tarih sahnesinde uzun süre kalmış adını da sıkça geçirmiştir. Hatayı boyunda sürgünlere gönderilmiş, savaşlar görmüş, yöneticilik yapmış, başarılar kadar da başarısızlıklara da hakim olmuştur. Fakat öyle bir olaya imza atmış ki hem kendi döneminde hem de yıllar sonra bile adından söz edilmesine neden olmuştur. Antonıo Lopez De Santa Anna 1838 yılında gözden düşmüş adından hiç bahsedilmeyecek hale gelmiştir. Aynı yıl Fransızlar Veracrus'u işgal etmiş halkın

FARKLI BİR ÇANAKKALE

Resim
 FARKLI BİR ÇANAKKALE Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Sizleri “Kırmızı Defterin” bu sayfasında Çanakkale Zaferi'nin perde arkasında gelişen durumdan bahsedeceğim. İsterseniz başlayalım; Bilindiği üzere Çanakkale Zaferinde düşman askerleri ile uzun saatler savaşılmış normal bir cephe savaşının tam otuz katı mermi kullanılmıştır. Ortalama bir metrekareye 6000 mermi düşmüştür. Çanakkale Zaferinin sembolleşen durumlarından bir diğeri ise Seyit Onbaşıdır. Hakkında bir çok efsane türetilen ünlü Türk askerinin efsanelerini sizlere anlatmayacağım ama bu konu da başka bir çalışmada görüşeceğiz... Türk askeri bilindiği üzere yokluklar içinde seferberlikler sayesinde bu savaşa girmiştir. Durumları o kadar kötüdür ki soba boruları ve top bataryalarının basit düzenekler ile birleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan silah benzeri ürünleri kullanarak savaşan Türk askeri bu zorluklara rağmen başarı göstermiştir. Bir savaş düşünün ki kadınlar keskin nişancı. Evet evet yanlış

AYÇİÇEKLERİ

Resim
AYÇİÇEKLERİ ("The Sunflowers") Herkese merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defter’in bu sayfasında sizleri misler gibi kokan bir çiçek tarlasına ya da tablosuna götüreceğiz isterseniz başlayalım… Ernest Biéler, çok yetenekli bir İsviçreli ressam, tasarımcı ve matbaacıydı. 1910'da Neuchâtel'de Léopold Robert Galerileri'nde sergilenen 155 parça ile çalışmalarına ayrılmış önemli bir sergi açıldı. Aynı yıl, sanatçı bu yazlık suluboyayı resmetti ve bu, açık hava resmine olan ilgisinin bir göstergesiydi. Ayçiçekleri, konunun grafik, dekoratif yönüne özel bir özenle ayrılmış mevsimlik çiçekleri tasvir ediyor. Tüm formları keskin ve düzgün bir çizgiyle ana hatlarıyla çizerken, guajda veya ara sıra suluboyada neredeyse tek tip renk alanlarındaki bu şekilde çalışma, Biéler'in 1905'ten sonraki stilinin tipik bir örneğidir. Sanatçının açıkladığı gibi, “Bir taslak, düz tonlar, az modelleme, net kontrastlar, kısacası yağlı boyanın getirdiği yaklaşımı
Resim
 MARTENİÇKA  Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. "Kırmızı Defterin" bu sayfasında sizleri bir Bulgar geleneği olan "Materniçka" hakkında ki rivayetleri paylaşacağız  dilerseniz başlayalım. Marteniçka aslında "kırmızı ve beyaz" bir ipliğin birbirine dolanması sonucunda oluşan bir bileklik olarak gözükse de altında birden fazla rivayet, dilek, inanç sistemini barındırıyor. Bu rivayetler şu şekildedir: Halk arasında bilinen doğa takvimine göre leylekler şubat ayının sonunda göç için yola çıkıyor ve leyleklerin göç için yola çıkması baharın gelişinin bir göstergesi kabul ediliyor. Mart ayında beyaz ve kırmızı iplerle hazırlanmış bu süsler ve bileklikler sağlık, iyilik ve bereket dilekleriyle bileklere bağlanıyor ve ay boyunca bileklerden çıkarılmıyor. Mart ayı içinde yılın ilk leyleği görüldüğü zaman bileklerden çıkarılarak meyve veren bir ağaca bağlanıyor. Aynı zamanda mart ayında leylek görülürse marteniçka takılırken dilenen dileklerin g
Resim
 ACI ÇİKOLATA Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Sizleri "Kırmızı Defterin" bu sayfasında yediden yetmişe hepimizin tadına, kokusuna, dokusuna aşina olduğumuz çikolatanın, yaramaz kardeşi "acı çikolata" ile tanıştıracağım. İsterseniz başlayalım.. Çikolata her ne kadar çocukların hayat kaynağı olsa da acı çikolata değil çocukların yetişkinlerin bile el sürmek istemeyeceği kıvamdaymış eskiden. Tahmini olarak 1937 yıllarında Amerikan Ordusu'nun savaşlarda en aktif olduğu yıllardır. Savaşta ki askerlere de sürekli enerji verecek, tok tutacak, besin değeri yüksek, taşınabilir yiyecekler bulmak oldukça zormuş. İşte bu noktada Yüzbaşı Paul Logan hem yukarıdaki maddeleri eksiksiz yerine getirecek hem de "keyif için değil ihtiyaç için" yenilecek bir çikolata üretilmesi fikri ile Amerika'nın ünlü çikolata üreticisi Hershey ile iletişime geçmiş, ve tam da istedikleri gibi çikolatalar üretmeye başlamışlar. Netice ürettikleri çikolata öz
Resim
 NEDEN İNSANLAR YÜRÜMEYİ BIRAKTI? Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Sizleri “Kırmızı Defterin” bu sayfasında insanların bir anda neden yürümeyi bıraktıklarını ne oldu da "taşıt" kavramını bu kadar sahiplendiklerini, aslında tüm sorularımızın tek bir cevapta nasıl toplandığını anlatacağım. Haydi başlayalım..  Evet sevgili okuyucularımız, sol tarafta gördüğünüz "yuvarlak" cisim tüm insanlık tarihi değiştirmekle kalmıyor, insanları dünyaya geldiğinden bu zamana kullandıkları en büyük işlevlerinden biri olan "yürüme" kavramını da ortadan kaldırıyor. Az önce "yuvarlak" olarak betimlediğimiz ama yaygın kullanım adı ile "tekerlek" keşfedildiği ilk zamanlarda maalesef yuvarlak değil bilhassa "kare" idi. Fakat kare bir tekerleğin kullanımı oldukça zor olduğu için insanoğlu kare tekerleklerimizi yontarak günümüzde ki formuna getirmişlerdir. Hadi biraz daha derinlerine inelim şu tekerleğin : Günümüzde hayatımızı kol