ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Ölümden sonra ki hizmetkarları" tabi ki Mısır uygarlığına göre  inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Ey Ushabti, eğer çağrılırsan veya ölüler diyarında yapılması gereken herhangi bir işi yapmak için görevlendirilirsen ‘İşte buradayım’ diyeceksin. Antik Mısır hükümdarlarının ölümlerinden sonra hizmetkarlarının kurban edilerek onlarla birlikte gömülmesi, yaygın ama gerçeği tam olarak yansıtmayan bir bilgidir. Bu eksik ve hatalı bilginin popülerliğini Hollywood etkisi olarak açıklayabiliriz sanırım. Mısır bilimciler, Birinci Sülale döneminde hizmetkarların gömülmesi gibi bir uygulamaya dair spekülasyonlar bulunduğu ancak o zaman dahi bunun istisnai bir işlem olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mısır inanışlarında zengin ve önemli insanlara öte dünyada hizmet edilebilmesi için daha ilgi çekici başka bir yol var; hizmetkar heykelcik Ushabti. Eğer dünyanın çeşitli müzelerini gezme fırsatınız

FELSEFE Mİ ? TARİH Mİ ? TARİH FELSEFESİ Mİ ?

 Hepinize merhaba sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlerle "tarihinde mi felsefesi olur yahu " yu anlatacağız  dilerseniz başlayalım.
Tarih felsefesi alanı çok meşakkatli bir alandır. Tarihin Felsefesi veya Felsefe Tarihi tartışmaları bir alan haline gelerek, günümüzde hâlâ konuşulmaktadır. İlk başta Tarih felsefesini biz Eski Yunan dönemi (Batı Felsefesi Tarihi) ile başlatırız. Daha sonrası ise İslam devletlerinde Batı’nın çalışmalarını gören hükümdarlar kitapları getirerek çevirmeler yaparlar ve İslam da ilim yükselmeye başlar. İslam’da ilk başta Felsefe Kelam ile başlatılır ve birçok akımlar ortaya çıkar. İslam filozoflarından en önemlisi de El-Kindi’dir. Onun eseri olan ‘’Felsefi Risaleler’’ büyük ilgi görür. İki yüzyıllık bir dönemi içerse de kökleri itibariyle tarihin felsefesi olarak ele alınışı ve irdelenişi Aziz Augustinus’a kadar götürebiliriz. Orta Çağ döneminde İslam filozoflarında da İbn-i Haldun’un ‘’Mukaddime’’ eseri de Batı felsefesi açıkçası ayakta alkışladığını düşünmekteyim. Bir Tarih Felsefesindense, daha çok ‘’tarih teolojisi (Tarih tanrıbilim)’’ olarak görünen bu tarih kavrayışı, orta çağın hâkim tarih görüşü olmuş, yeniçağ da ve Aydınlanma döneminin çeşitli felsefelerinde etkili olmayı sürdürmüştür. Sizi 19.Yüzyıla götürerek Herder, Kant, Fichte, Schelling, Hegel ve Schopenhauer’den bahsedeceğim. (Schopenhauer’in Tarih Felsefine olan yaklaşımını yazmıştım bu yüzden yazmayacağım.) Peki, Neden Alman Tarih Felsefesini çalışacağız? Çünkü ne kadar Tarih Felsefesini kabul etseler de Doğa Felsefesi ile açıklanmış, din ile açıklanmış siyasi olarak, hukuk olarak ya da sosyolojik olarak açıklanmıştır. Tarih Felsefesine yeni anlamlar, kavramlar gelse de yukarıda söz ettiğim gibi belli disiplinler adı altında açıklanmaya çalışılmıştır. Alman İdealizmi Tarih felsefesi hakkında eski düşüncelerini bıraktığını söylemek kendi naçizane düşünceme göre yanlış olacaktır. Evet, yeni kavramlar gelmiştir, hatta eski düşünürleri bile eleştirmişlerdir. Fakat Eski Yunan Felsefesinde tek uğraş Doğa Felsefesiydi. Ve Alman Tarih Felsefesinde bunları görmek beni ve sizleri şaşırtacaktır.
Herder daha doğrusu Johann Gottfried von Herder, Tarih Felsefesini ilk başta şöyle açıklamıştır; ‘’ Hümanite insan doğasının amacıdır ve tanrı bu amaçla, soyumuzun kaderini kendi ellerimize vermiştir.’’ 
Immanuel Kant Tarih için a priori kavramını getirmiştir. İleriye dönük tahminler yapabilir, demiştir. Bunun yanında ise a posteriori vardır. Bunda ise deneyle yapılan bilim de diyebilir peki ‘’Tarih Felsefesi’’ bu iki kavramda nerededir?
Johann Gottlieb Fichte ‘’Evrensel Tarih İdesi’’ başlığı altında açıklamalar yapmıştır. Burada Tarih Felsefesi Tanrı, insan ve bireysel çalışmaları açıklamaktadır. Tanrının güç ve fırsat vermiş olduğu herkes, gerçekten de tüm gücünü, yalnızca kendi amacı için olduğu sürece, bu amacın ve varoluşun aktığı şu zamanda ona ayrılmış olan yeri sürdürmek için kullanmalıdır.
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, ‘’Tarih Kavramı’’ adı altında açıklamalarda bulunmuştur. Onun için Tarih ya da Tarih felsefesi; ‘’Genel hukuk düzeninin oluşması rastlantıya bırakılamaz ve böylesi bir şey ancak tarihte gördüğümüz güçlerin özgürce mücadelesinden beklenebilir.’’ Schelling için Tarih bir rastlantısaldır. Akıl rehberliğine gerek yoktur. Tarihi nesnel olarak görmek çok zordur. Doğa olayları, edindikleri tarihsel olma özelliklerini sadece, insanların eylemlerine yaptıkları etkiye borçludurlar. Tarih içindeki doğa nasıl görülürdü? Hiçbir zaman aşamayacağı güçlerin bir ve aynı toplamını ya da orantılı dağılımını farklı farklı biçimde kullanırken ve onlarla yetinirken görecek değilizdir. 

George Wilhelm Friedrich Hegel, ‘’Dünya Tarihi Felsefesi’’ bu şekilde açıklamıştır. İlk başta Hegel için Tarih Felsefesi, ‘’ Biz, tarihi sanatla aynı düzeye koyduk.’’ Demiştir. Hegel, sonrasında bu tutumdan tekrar vazgeçti ve bilimsel, yani felsefi-diyalektik konstrüksiyonu, sanatsal görünün yerine koydu. Hegel tarihi yazıcılığını üçe ayrılmıştır; a.) İlkel tarih, b.) Refleksiyonlu tarih c.) Felsefi tarih olarak ayırmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ŞEKERLEME

BALBAL

ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI