DUR YOLCU!
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Hepinize merhaba sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında sizlere "destanların destanını, savaşların savaşını "anlatacağız dilerseniz başlayalım.
I. Dünya savaşı... Dünyanın savaşımıydı gerçekten ? Yoksa dünyadan bir haber olan insanların bir karış toprak için milyarlarca insanı öldürmesi miydi ? I. Dünya savaşı başladıktan kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmiş savaşın seyirini değiştirecek o cepheyi Çanakkale Cephesini açmıştı. Savaşın seyiri değişti mi ? Evet değişti bu akademik olarak da kanıtlandı, zaten bunların bildiğiniz ;senelerdir okullarda, kurslarda sizlere anlatıldığı için çok fazla değinmeyeceğiz. Peki biz neye değineceğiz ?
Anafartalar komutan anlatacağız, Seyit Onabaşımızı anlatacağız, Halide Onbaşıyı, Fevzi Paşayı anlatacağız, Lord Casey'i anlatacağız, Fransız General Bridges'i anlatacağız... Bu isimler sizlere yabancı gelmemeli sevgili okurlarımız. Bu isimler tarihe adını altın harflerle kazıtmış yetmemiş ülkemizde ninnilere, Türkülere, ağıtlara nam salmışlar.
18 Mart 1919 günü Çanakkale boğazından geçme İstanbulu ve Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak düşünceleriyle hazırlanan Avrupa devletleri, umduklarını bulamadıkları destansı bir savaş başladı. Cephe önünde kan gövdeyi götürürken, cephe gerisinde halk ellerinde avuçlarında ne varsa askerleri için tüketiyor "ÇANAKKALE BOĞAZINI GEÇİLMEZ" kılıyorlardı. Askerler yoğun mermi altında kendilerini hiçe sayıyor, komutanlar rütbelerini unutmuşcasına halka yardım ediyorlardı...
Lord Casey (Çanakkale Savaşı’na katılan bir üsteğmen): ‘Conk Bayırı’nda Süngü hücumundan sonra bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz yüzbaşı avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ancak siperden hiç kimse çıkıp yardım edemiyordu çünkü en küçük bir harekette yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir bayrak sallandı ve bir Türk askeri, silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes almıyor, ona bakıyorduk. Asker yaralı İngiliz subayı kucakladı, kolunu omzuna attı ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi döndü. Günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu.’’
Fransız Generali Bridges: ‘’Hiç unutmam savaş alanında kavga sona ermişti. Yerde yatan yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Bu sırada gördüğüm şeyi ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor ve Türk askeri de gömleğini yırtmış; onun yaralarını sarıp, kanlarını temizliyordu.’’
Mustafa Aksoy: Seddülbahir'de başımızdaki komutan Yüzbaşı Şerafettin Bey, besmele çekip 'Hadi aslanlarım, ananız sizi bugünler için doğurdu. Ben sizin önünüzden, siz arkamdan gelin, sakın korkup geri çekileyim demeyin, düşmana aman vermeyelim' dedi. Düşman çok kalabalık geliyor, Zığındere tarafından çevirme yapmış. Biz de taktik icabı geri çekildik. O sırada dizlerimin altından vurulmuşum. Yanımda arkadaşlarım şehit olmuşlardı. Kanlı derenin içi yaralı dolu, katırlar ve atları da dereye indirmişler, onlar bile titriyor. Sıhhiye yok, yaralarım kendiliğinden soğudu. Destek ekip ile yeniden cepheye gittik.”
Recep Tural: Çanakkale cephesinde 27. alay 2. tabur 4. bataryada görevliydim. Mustafa Kemal, bizim hemen solumuzda, Conk Bayırı'nda karargâhını kurmuştu. Ben görmedim ama çok cesur olduğunu söylerlerdi.
Dört gün... 96 saat.. Şu an dile kolay gönle az gelen dört gün Çanakkale şehitlerimizin cephede bulunduğu, öldükleri, parçalandıkları, eşlerinden çocuklarından ayrıldıkları dört gün... Conkbayırı tepesinde dalgalanan Türk bayrağının yere düşmediği dört koca gün... Halkımızın var gücüyle asker yetiştirdiği, aş kıyafet yetiştirdiği, düşman- dost ayırmadan geçen dört gün ve sonrasında gururla bizlere bırakılan 108 yıl.
SAYGI, ÖZLEM, MİNNETLE...
KIRMIZI DEFTER.
Yorumlar
Yorum Gönder