ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

Resim
 Hepinize merhabalar sevgili Kırmızı Defter okuyucuları. Kırmızı Defterin bu sayfasında "Ölümden sonra ki hizmetkarları" tabi ki Mısır uygarlığına göre  inceleyeceğiz. Dilerseniz başlayalım... Ey Ushabti, eğer çağrılırsan veya ölüler diyarında yapılması gereken herhangi bir işi yapmak için görevlendirilirsen ‘İşte buradayım’ diyeceksin. Antik Mısır hükümdarlarının ölümlerinden sonra hizmetkarlarının kurban edilerek onlarla birlikte gömülmesi, yaygın ama gerçeği tam olarak yansıtmayan bir bilgidir. Bu eksik ve hatalı bilginin popülerliğini Hollywood etkisi olarak açıklayabiliriz sanırım. Mısır bilimciler, Birinci Sülale döneminde hizmetkarların gömülmesi gibi bir uygulamaya dair spekülasyonlar bulunduğu ancak o zaman dahi bunun istisnai bir işlem olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mısır inanışlarında zengin ve önemli insanlara öte dünyada hizmet edilebilmesi için daha ilgi çekici başka bir yol var; hizmetkar heykelcik Ushabti. Eğer dünyanın çeşitli müzelerini gezme fırsatınız

BİR AŞIK BİR HANEDANLIK

 Herkese merhaba sevgili kırmızı defter okuyucuları. Kırmızı defterin bu sayfasında sizler ile " bir aşk ve bir hanedanlık  " hakkında konuşacağız. Dilerseniz başlayalım...


1520’lerin ortalarına gelirken Kral Henry’nin aklını en çok meşgul eden cümleler bunlardı. Henry bir kral figürü olarak kusursuz sayılırdı. Yakışıklı, uzun boylu atletik yapılıydı. İhtişamlı görüntüsü ve gözü pekliğiyle halkına önderlik edebilecek karizmatik bir adamdı. Henry’nin babası İngiltere’nin altını üstüne getiren güllerin savaşını bitirmiş büyük oğlu Arthur’u da siyasi açıdan çok faydalı olacak bir nikahla Aragon’lu Catherine ile evlendirmişti. Arthur genç yaşta öldüğünde Henry kendisinden 5 yaş büyük Catherine’le evlendi. Evlilikleri başta mutlu bir birliktelikti. Ama on beş koca yılın sonunda, Henry’nin hala bir veliahtı yoktu. Güllerin savaşı biteli çok olmamıştı. Eğer Henry’nin bir veliahtı olmazsa hem hanedanlık son bulacak hem de ada yine korkunç bir savaşın içine gömülecekti. Henry mutlaka ve mutlaka erkek bir evlat sahibi olmalıydı. Hatta abisinin ölümünün de gösterdiği üzere bir bile yetmeyebilirdi. Ama Catherine hala erkek bir çocuk doğuramamıştı. Henry’nin daha önce bir metresinden erkek bir çocuğu olmuştu. Dolayısıyla ortada bir sağlık sorunu yoktu. Tanrı Henry’yi cezalandırıyordu.

Kralların metreslerinin olması garipsenen bir şey değildi bu dönemlerde. Henry’nin metreslerinden biri de Fransa ve Kutsal Roma İmparatorluğu elçiliği yapmış Sir Thomas Boleyn’in kızı Mary’ydi. Sir Thomas’ın kızları Mary ve Anne uzun süre Fransız sarayında bulunmuşlardı. “French being French”, Fransız sarayının fazlasıyla “rahat” bir ortama sahip olduğunu hatırlatmak isteriz. Mary’nin bu sarayda Kral da dahil pek çok kişiyle ilişkisi olmuştu. Anne için ise elimizde bu yönden elle tutulur çok bir şey yok. Fransız sarayı bir kadın için aynı zaman da iyi de bir okuldu. Anne burada modayı, müziği ve dansı öğrenmişti. Anne’de bir İngilizden çok bir Fransız gibiydi. Ve tabii o cazibeye de sahipti.1520’deki gezisinde Henry’nin dikkatini çeken de adaya daha erken dönen de Anne değil Mary olmuştu. Dayanılmaz güzelliğine rağmen Anne’in kralın dikkatini çekmesi 1520’lerin ortalarında oldu. Anne orta boylu siyah saçlıydı. Benlerinin süslediği bembeyaz bir teni; parıldayan simsiyah gözleri vardı. 

16. yüzyılda soyluların evlilikleri duygusaldan ziyade siyasi nedenlere dayanırdı. Anne için de durum böyle olacak gibiydi. 1521’de Anne tümüyle siyasi sebeplerle kuzeni James Butler ile evlenmek için Catherine’in nedimesi olarak saraya döndüyse de bilinmeyen bir sebeple bu evlilik gerçekleşmedi. Anne ise sarayda cazibesi ve yetenekleriyle dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştı.

Henry’nin eğlenceli bir sarayı vardı. Sıklıkla  içkili eğlenceli balolar düzenleniyordu. 1522 baharındaki bir maskeli piyeste Anne ve Henry de rol aldı. Bununla beraber Anne’in kralla bir geleceği olduğunu düşünmek için bir sebebi yoktu. Tersine Northumberland Kontunun veliahtı Henry Percy ile ilgileniyordu. İki Henry’de Anne’e karşı boş değildi ama biri kraldı. Anne ve Henry Percy’nin gizli nişanı Kral Henry’nin kulağına gider gitmez Kral nişanı bozdurdu ve Anne’i babasının yanına yolladı. O dönem Anne bunun sebebini anlamamıştı. Teamül olduğu üzere de birkaç ay sonra geri döndü. Döndüğünde Anne ve dayanılmaz güzelliği bu sefer de arkadaşı Thomas Whaytt’ı büyüledi. Thomas o kadar büyülenmişti ki kralla oynadıkları bir oyundaki “trash talk”ları Anne’in kimin olacağına kadar varmıştı. Bu olaydan sonra saraydan sürüldü.

“Senin için bin defa ölürüm”

Metreslik 16. yüzyılda şimdikinden daha itibarlı değildi ve Anne böyle bir şeyi kesinlikle reddediyor,  Henry Anne’e her geçen gün daha da aşık oluyor, mektuplar hediyeler ve şiirlerle onu ne kadar arzuladığını anlatıyordu. Henry’nin kafasında mesele netleşmişti. Catherine’le olan lanetli evliliğinden kurtulup bu dünyalar güzeli kadını kraliçesi yapmalıydı. 1527’nin mayıs ayında konu hakkında din adamlarından fikir almaya başlanan Kral haziranda da Catherine’e evliliklerinin ölümcül bir günah olduğunu söyleyip eşiyle arasına daha da mesafe koydu. Herkes bilir ki Katolik inancına göre boşanma diye bir müessese yoktur. Ama tarihle ilgilenen herkes de bilir ki tanrı genellikle Monarklarla hemfikir olma eğilimindedir. Kralın büyük meselesiyle (The King’s great matter) ilgili İncil’de birbiriyle çelişen iki ayet vardır. Birinde Henry’nin günah işlediği ve çocuğunun olmayacağı yazarken, diğerinde tam tersine Henry’nin tanrının emrini yerine getirdiği ve çocukları olacağı yazmaktadır. Henry önce ilkine binaen evliliğinin geçersiz ilan edilmesini daha sonra da gizlice ilk talebiyle çelişerek kardeşiyle birlikte olduğu Anne’le evlenmek için izin talep etti. İlk mesele epeyce teferruatlıydı ayrıca Catherine Şarlken’in teyzesiydi ve Şarlken Papa üzerinde çok güçlüydü.

Henry de bu süreçte saray değiştirmişti. Catherine ile aynı çatı altında kalmaya dahi tahammülü yoktu. Henry bütün vaktini Anne’le geçiriyordu. Takip eden yıllarda da zaman zaman Kraliçe pozisyonuna oturttuğu Anne’e olan aşkı güçlenmeye devam etti. Kral bir keresinde Anne’e onunla evlenmek için elinden geleni yaptığını ve bu uğurda çok düşman edindiğini söyleyince Anne bir İngiltere kraliçesinin yakılacağı kehanetine atıf yapıp bunun da umrunda olmadığını “Senin için bin defa ölürüm” diyerek belirtti. İkili arasındaki tutkunun boyutları eşsiz bir hal almıştı.

1530’da Papalık Kral’a açıkça Anne’den uzak durmasını söylediğinde dahi bu hiçbir etki yaratmadı. Henry Anne’e öylesine aşık olmuştu ki, bir tartışmalarından sonra Anne’in akrabalarından onları barıştırmalarını isterken ağlıyordu. Anne idaresi gerçekten zor bir kadındı, belki de Kral’ı ona en çok bağlayan özelliği de buydu. Koca Kral gözyaşları içinde af diliyordu. Henry artık Catherine’den gelen hediyeleri de kabul etmiyordu. Papalık Henry’ye bu defa açıkça Anne’den ayrılmasını emrettiği halde Fransa gezisine yanında onu adeta kraliçesi olarak götürdü. Tüm bu tutku ve gerginlikler 1533’de bir şekilde sonuca bağlanmak zorunda kalacaktı. Anne hamileydi.

“En Mutlu”


Anne’in hamile kalması Henry’yi tüm bu meseleleri nihayetlendirmeye zorladı. 25 Ocak 1533’de Henry ve Anne Whitehall Palace’da gizlice evlendi. Evliliğin şartlar olgunlaşana kadar sır olarak kalmasında da başarılı olundu. 10 Nisan’da Kral türlü baskı be rüşvetlere ilk başta olumsuz olan parlamento görüşünü değiştirdi ve meselenin İngiltere’de karara bağlanması kararı çıktı. Yetkili mercii olan Cantebury Başpiskoposu da evliliği onayladı. Bundan sonra Anne “Kraliçe” unvanını kullanmaya başladı. Henry de soylularına ona böyle davranmalarını emretti. Kral aşkı uğruna her şeyi göze alıp Papa’ya karşı çıkmıştı. Bu her yönüyle inanılmaz bir olaydı. Anne ise 1 Haziran’da resmi törenle İngiltere Kraliçesi olarak taç giydi.

Henry Anne’e eşsiz bir aşk duyuyordu ancak Anne’in halk gözündeki imajı bundan çok uzaktı. Zaten Catherine’i seven halk ülkelerinin güvenliğini tehlikeye atan bu kadından nefret ediyordu. Ayrıca meselenin dini bir boyutu da vardı. Kral tehdit ve hediyelere etrafındakilerin sesini kesebilirdi fakat  Anne’i halka sevdiremezdi. Gerçi Anne aleyhinde konuşanlara ağır cezalar verdi, halkın Anne’e duyduğu nefret baskılanabilir cinsten değildi. Zira onların gözünde Anne, Henry’nin kraliçesiydi İngilizlerin değil. İngiltere’de halkın Kral ve Kraliçenin önünde eğilip şapkalarını çıkartıp “Tanrı Kralı korusun, Tanrı Kraliçeyi korusun” demeleri adetti. Henry ve Anne için kimse bunu demedi.

Ağır kıskançlık tartışmalarının sıkça yaşandığı hamilelik süreci 7 Eylül’de bitti. Anne kız doğurdu. Henry yıkılmıştı. Tüm bunlardan sonra hala bir veliahtı yoktu. Kral derin bir hayal kırıklığı içerisindeydi. Yine de Anne’e olan ilgisi azalmadı. Hâlâ gençlerdi. Zaman vardı. Ve Anne’e hâla deliler gibi aşıktı. 1534 yazında Papalık Kraliçe olarak Catherine’i tanıdığını, Anne’in kızı Elizabeth’in meşru olmadığını ve Henry’yi aforoz ettiğini ilan etti. Henry kendisi ve eşi için  Papa’nın yetkilerinin inkârını içeren bir bildiri hazırlattı. Çoğu kişi “Ya bunu imzalarsınız ya da sizi şehir meydanında yakarım” şeklinde özetlenebilecek bir tavırla yazılan bildiriyi imzalamaya zorlandı. Üstünlük Yasası  olarak bilinen bu bildiri İngiltere tarihinde yepyeni bir sayfayı teşkil ediyordu.

           Anne’i Henry’den başka kimse sevmiyordu. Henry’yse kendisini, Anne’e ve iradesine karşı gelen herkesi, ortadan kaldırmaya mecbur hissediyordu. İngiltere çok kanlı bir değişim sürecindeydi. Anne hakkında kötü konuşmak idamlık bir olaydı. Bu süreçte Anne’den zerrece hazzetmeyen birisin ölüm haberi geldi. Catherine. Dahası zehirlenmiş gibi gözüküyordu. Halk Catherine’in yasını tutarken Henry ve yeniden hamile olan Anne bu müjdeyi haberi kutluyordu.

“Düşüşler”

1536’da her şey değişti. Spora fazlasıyla meraklı olan Kral ağır bir kaza sonucu attan düşmüş iki saat bilinçsiz kalmıştı. Haberi duyan Anne çocuğunu düşürmüştü. Çocuk erkekti. Henry düşüğe bunun sebep olduğuna inanmadı. Buna ek olarak da Anne’in nedimelerinden Jane Seymour’da Kralın dikkatini çekmeye başlamıştı. Bu olaydan sonra araları bir daha düzelmedi. Bir ülkenin kaderini değiştiren aşk bitmişti. İlişkilerinin ilk yıllarında Anne’den bir saat olsun ayrı kalamayan Henry artık onu görmeden günler geçiriyordu.


Son kez bir araya gelmeleri 1 Mayıs 1556’da bir mızrak dövüşü seremonisi için oldu. Anne Henry’yle konuşmaya çalışınca Henry seremoniyi terk etti. Ertesi gün tutuklanan Anne kuleye götürüldü. Henry’nin başlangıçtaki niyeti Anne’i öldürmek değildi ancak ikna edilmişti ki ilk evliliğinin geçerliliğini kabul etmeden ikincisini geçersiz ilan etmesinin bir yolu yoktu. Anne’den ayrılmasının tek yolu Anne’in ölümüydü. Buna ek olarak Henry’nin bir kral olarak “güçlü” imajını koruması gerekiyordu. Anne’e yöneltilen suçlamalar Henry’nin onurunu zedeleyecek nitelikteydi. İddialara göre Anne kardeşi dahil 5 erkekle zina etmiş dahası bu adamlar kendi aralarında rekabete girmiş ona hediyeler göndermiş hatta tahta geçmek için Krala komplo kurmuşlardı, Anne Catherine’i zehirlemiş, kızı Mary’yi de zehirlemeye çalışmıştı; Anne kocası hakkında “erkekliği” de dahil pek çok konuyla dalga geçmişti. Günün sonunda Henry kani ve tutuklanmasından memnundu.

19 Mayıs 1536’da Kraliçe Anne Boleyn kafası kesilerek idam edildi. Henry son bir jest olarak Fransa’dan usta bir cellat getirmişti. Rivayet odur ki; ölümden sonraki ilk anlarda dudakları dua etmeye devam ediyordu. Anne’in idamından 11 gün sonra ise Henry Jane Seymour ile evlendi. Anne’in suçlayıcılarından biri olan Lady Rochford idamdan 7 yıl sonra suçlamalarının yalan olduğunu itiraf etti. “

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ŞEKERLEME

ANTİK MISIRIN ÖLÜM SONRASI HİZMETKARLARI

BALBAL